Cumartesi, Temmuz 29, 2006

Luc Besson ile Alfabetik Söyleşi


A-Z ye LUC BESSON

A is for Actors (A Aktörler için)

Yönetmenlikten hiç bu kadar uzak kalmamıştım.Bu olay tekrar yapmak istemeyebileceğiniz çok fazla zaman isteyen göreve karşı sorumluluk, enerji ve ter dökmedir Bana göre yönetmenlik tek kişilik bir sandalla dünya çevresinde yapılan bir yarış gibidir. Her ne kadar unutulmaz anılarınız olsa da karaya bir kere karaya ayak bastıktan sonra tekrar denize açılmayı hemen düşünmeyeceğiniz bir olay gibidir.

Diğer taraftan sete vardığım zaman, aktörlerle tekrar beraber olmak çok büyük bir mutluluktur. Jamel ve Rie ile birlikte geçirdiğimiz 6 haftalık prova süresi çok heyecan vericiydi. Metinin onlarda şekillendiğini görmek, neşenin kabardığına şahitlik etmek, ilk gülümsemeler, gerçekten çok hayranlık vericiydi. Bu bana bir bebeğin gelişimi hatırlatıyor, önce etrafındaki dünyayı tanımaya çalışan daha sonra ise onunla karşılıklı etkileşen bir bebeği. Aldığınız zevk birbirine çok benziyor, bir şeyin doğduğunu görüyorsunuz.

B is for Besson (B Besson İçin)

Ben bu filmi 10 yıl önce yazmaya başladım. Hikayenin iskeletini geliştirdim ama kelimeleri karakterlerin ağzıma koymayı başaramadım, belki de o zaman çok gençtim. Bunun üstesinden gelmeye çalıştım ama kelime bilgim yetersiz kaldı. Bu yüzden yazdığım 15 sayfayı tekrar kaza eseri bir araya gelene kadar bir kenara bıraktım. Onu tekrar okuduğum zaman, onu çok çağdaş buldum ve acaba devam edebilir miyim diye düşünerek tekrar çalışmaya başladım. Senaryo iki hafta sonra hazırdı. Sanırım bu filmi on yıl iki haftada yazdığımı söyleyebilirsiniz.

C is for Cascades (of action and words) (C Çağlamak İçin (hareket ve kelimler için)

Filde hiç gösteri yok, yada diğer yapmış olduğum hareketli ve hüner isteyen filmlere göre çok ufak bir gösteri. Bu da gerçekten gösteri gibi gelmiyor bana. Diğer taraftan, konuşmaların gerçek bir çağıldaması var. Bu çok konuşkan bir film, iki yıldızının tavuklar gibi gevezelik ettiği bir film.

D is for Design (D Dekor İçin)

Hayatımda ilk defa, çünkü ben her zaman beni çok iyi tanıması gereken aynı iki yönetim tasarımcısı ile çalışırım, yönetim tasarımcısına filmin kurgularını herhangi bir metin olmadan verdim bu yüzden onun film ne olduğu hakkında herhangi bir fikri yoktu.Eğer filmin hikayesini biliyor olsaydı değişik fikirlerle gelmeyeceğine inanmıştım, sonuçta tam da benim dediğim gibi oldu. Eğer senaryoyu okusaydı, onun yarattığı ve filmi çok ileriye taşıyan sahnelere hiç birimiz hayal edemeyecektik. Aynı tekniği ekibin diğer elemanları na da uyguladım, ki film onlara komik bir opera gibi geliyordu. Filmi sırayla çektiğimiz için filmi çekerken ne hakkında olduğunu keşfettiler. Onların bilmesi gereken çekimin en son günü nasıl biteceğiydi.

"http://a69.g.akamai.net/n/69/10688/v1/img5.allocine.fr/acmedia/medias/nmedia/18/36/19/08/18460458.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.

E is for Elegy (E Ağıt İçin)

Çok düşündükten sonra filmin hiçbir şeye saygısı yoktu, en azından kasıtlı bir şey değildi bu. Paris’in ilgilendiği kadarıyla, bu ağıttan çok bir aşk bildirgesiydi. Son zamanlarda filmlerde benim için dünyanın en güzel şehri olan Paris’in güzelliğinin Fransız sineması tarafından atlandığını gördüm.

F is for Faithful (F Sadakat İçin)

Ben ekibime inkar edilemez bir şekilde başlıyımdır ama çalışırken, bağlılık körlükle karıştırılmamalıdır. Ben her zaman teknisyenlerime karşı arkadaşça yaklaşırım ama onları arkadaşlarım arasından seçmem. Hep aynı ekiple çalışmayı tercih ederim çünkü onlar çektiğim filmlerin aralarında kendilerini geliştirecek kadar akıllıdırlar. Yaratıcı sorumluluğu göz önüne alınca onlar her projede sadece dikilip durmazlar. Ben her zaman onların gelişmeye açık olmalarını isterim. Ben onları kullanmak değil ama bilgilerini paylaşmak isterim.

G is for Gilbert Melki (G Gilbert Melki İçin)

Gilbert uzun süredir gözümü üstünden ayırmadığım bir aktör,ve bu rol ona bir eldiven gibi uydu. Frank rolünü oynamasını istediğim ilk insandı ve kabul etmesi beni çok memnun etti. Ona da okuması için senaryoyu vermedim çünkü onun canlandıracağı karakter Jamel Debbouze tarafından canlandırılacak olan Andre karekterini beraber oynadıkları her sahnede Gilbert’in Andre’nin yapısındaki her değişikliği nasıl karşılayacağını merak ettim. Sanırım senaryoyu okumaması oynayacağı karakteri anlaması açısından ona çok faydalı oldu. Oyun için açlık hissediyordu, ve sonuç beni haklı çıkardı.

H is for Her (H Onun İçin)

Rie tam bir bilinmeyen olduğu için, onun kimseye bir şey ifade etmeyen ismini serbest bırakmamak için bir neden göremedim. Ama insanlar bildiklerinden daha fazla bilmedikleri ile ilgileniyorlar. İnternette bazı dedikodular gördüğüm zaman, herhangi bir stratejik karar almadan önce, şüphelenmeye başladım.

"http://www.filmfestivals.com/images/tiff2005galery/images/Luc%20Besson.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.


I is for Images (I Görüntüler İçin)

10 yıl önce ilk filmimi görüntülediğim zaman, görüntüler siyah ve beyazdı. Onlar genellikle Paris’in köprülerinin görüntüleriydi,genellikle Paris’in değişik yerlerinden çekilmiş ve Sen nehrinin üzerindeki köprüleri seri olarak görebileceğiz görüntülerdi.

J is for Jamel (J Jamel İçin)

Jamel’i ilk olarak Fransız Tv kanalı olan Canal + Titanic ile ilgili komik bir eleştiri yaparken gördüm. O bana Zebedee’yi hatırlattı, aktörü daha fazla enteresan yapan yaşam boyunca kendini sevdiren bir karakteri hatırlatıyordu; cazibeli ve aynı zamanda hayatın üzerinde iz bıraktığı bir karakter. O andan sonra birkaç defa karşılaştık ama çok yakın olmadık birbirimize. Daha sonra onun atılım yapmak için hazır olduğunu, bir başrole ve uçlardaki bir karakteri canlandırmaya hazır olduğunu anladım. Bir yönetmen olarak bu heyecan verici bir meydan okumaydı. Kendinizi bir ölçüde bir kaşif gibi hissediyorsunuz o zaman.

K is for Kubrick (K Kubrick İçin)

Eski konulara girmekten zevk almıyorum, belki de her zaman yenilikler peşinde koşan Stanley Kubrick ve Milos Forman’a olan hayranlığımdan dolayı. Onlar gibi bende bütün bu konuda gelen zorlama ve baskılara karşın kendimi bir Luc Besson filmi yapmak için zorladım, yeni bir Nikita yada Leon yönetmek için değil. Bütün bunların yanı sıra Kubrick hakkında en fazla hayranlık duyduğum şey onun görsel sitili ile anlattığı hikaye arasındaki geçişim olmuştur. Onun görsel dili her zaman anlattığı konu ile matematiksel olarak uyum sağlıyordu. Aynı şekilde, Orson Welles kendi fikirleriyle geldiği zaman, gölgelerle yaptığı sahneler ve oyunlar her zaman konuya uyum sağlıyordu. Bu olay bana her zaman yaptığım çekimlerin anlattığım hikaye ile uyumlu olması konusunda cesaret verdi.

L is for Light (L Işık İçin)

Işık Paris’in hemen hemen boşaldığı Temmuz ve Ağustos’ta çekim yaptığımız sürece her zaman gerekliydi, olağan dışı ve sakin bir programa göre sabahları saat 5-10 arası ve geceleri yapıyorduk bu çekimleri. Önce filmin her karesini özel işlenmiş bir film ile siyah beyaz olarak çekiyorduk, renkler kesinlikle felaket bir şekilde görünüyordu. Hiç kimse asla bu filmi renklerdirmeyi istemezdi.

M is for Montage (M Montaj İçin)

Bir sürü provadan sonra, 2,3,4 hatta 5 kopya arasından kayıt edilecek olanı seçmek gerçekten de büyük bir zevk veriyordu. Bunun anlamı her karakter konuşurken yaptığımız çekimleri kullanmam gerekmiyordu. Filmde Jamel ve Rie’nin gerçekten oynadığı ve aynı karede olduğu birçok sahne var. Bu ancak çekimden önce çok fazla prova yaparsanız ve oyuncular tam olarak sahneye odaklanmışsa mümkün olur, buda işin özü zaten.

Deneyimlerle sabittir ki filmi bastığınız zaman yerde çok az film kalırsa, bu filmi çektiğiniz gibi basıyorsunuz anlamına gelir. Genellikle sette neyi saklayacağımı ve neyi kaybedeceğimi bilirim. İlk filmlerimde, film kayıt odasına girdiğimde, homurdanarak bazı çekimleri yapmadığımı ve gidip o sahneleri tekrar çekmem gerektiğini düşünürdüm. Bu sadece geçmişte olan bir şey değil, ama bu şekilde filmin basılması çok daha hızlı oluyor.

"http://www.filmreference.com/images/sjff_02_img0583.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.


N is for Black ‘N’ White (N Siyah & Beyaz İçin)

Eleştirmenler benim ilk ve son filmimi bilinçli olarak siyah beyaz yaptığımı söyleyeceklerdir, ama bu kesinlikle doğru değildir. Filmde 4 ana karakter var, Angela, Andre, Paris ve siyah beyaz. Bunların hepsi bir şiirin değişik ifadeleridir ve eğer bunlardan birisini çıkarırsanız filmin şiirsel yapısının bir kısmını almış olursunuz.

O is for Original (Score) (O Orijinal İçin: (Beste)

Ben Anja Garbarek’i gazetedeki küçük bir fotografından keşfettim. Ben 70 li ve 80 li yıllarda Keith Jarret ile çalan saksafonist Jan Garbarek’i tanıyordum. Stanley Clark ve Miles Davis’in çevresinde büyüdüğünü öğrendiğim zaman onun kızının çaldığı müziği dinlemeyi çok istiyordum. Dışarı çıkıp onun ilk iki albümünü satın aldım, çok mükemmeldiler. Eşsiz bir caz mirasını ortaya çıkarıyorlardı ve Björk’ü temsil eden hatta ondan daha yumuşak ve şairane bir ses ortaya çıkıyordu Bu tam olarak benim eskiden yazdığım senaryo sayfalarını yeniden bulduğum zamana denk geldi. Ben filmin devamını o iki albümü dinleyerek yazdım. İlk baştan itibaren müzik hikayeye tam olarak uyum gösterdi ve devamında birbirlerini tamamlamaya devam ettiler. Aynı zamanda hep birlikte çalışmış olduğum besteci Eric Serra Artur ve Minimoys üzerinde çalışıyordu. Onun iki film için aynı zamanda beste yapmak zor olurdu bu yüzden ona bu film için bağlı kalmamın gereği kalmadı. Jan Reno ve Eric Serra’nın filmleri ben olmadan yaptıklarından dolayı neden bende hayatımda ilk defa onlar olmadan bir film yapmayayım diye düşündüm. Bu sebeble Anja Garabet Angel-A nın orijinal müziklerini besteledi , bunlardan bazıları eski albümlerinden yeniden aranje ederek kullandığı ezgileride taşıyordu.

P is for Paris (P Paris İçin)

Ben her zaman Paris’e hayranlık duydum ama Olimpiyat oyunları için aday olması beni şehre daha değişik bir gözle bakmaya zorladı, buda bana çok değişik bir ilham verdi. Bu eski metresle tekrar karşılaşmak gibi bir şey oldu. Önceki filmlerim üzerinde çalışırken, onun etekleri altında çok çalışmıştım, Paris’in altında-( son dövüş-Metro ). Şimdi ben büyüdüğüm ve onunla aynı boyda olduğum için beraber vals yapabilirdik.

Q is for Quality nº 1 (Q I.Sınıf Kalite İçin)

Bu tarzda bir film için gerekli olan kalite disiplin ve dürüstlüktür. Kendinize yalan söyleyebilirsiniz. Söyledikleriniz ve onları nasıl söylediğiniz konusunda kendinize karşı dürüst olmalısınız.

R is for Rie Rasmussen (R Rie Rasmussen İçin)

Aynı zamanda R Rie için kelimesini az bulunan olarak ta söyleyebiliriz, ben gerçekten de az bulunan bir inci buldum. Onun gibi bir kadınla hiç karşılaşmamıştım, her şeyi seven, her şeyi merak eden ve çok yetenekli; resim yapıyor, çiziyor, fotograf çekiyor ve yönetiyor. Nereye giderse gitsin, etrafına mutluluk ve gülümseme dağıtıyor. Onun hevesi benim en büyük desteğimdi, ve bana tekrar film çekme hevesi verdi.

S is for Success (S Başarı İçin)

Bir filmin başarısı onun kişisel bir iş olduğunu, ve konumunu nasılda içten içe kemiriyor. Big Blue filmini 10 milyondan fazla insan seyrettikten sonra, bu filmin kişiye özgü bir film olduğu değil de ana görüşe uygun bir film olduğu kabul edilmeye başlandı. Aslında daha kişisel bir film düşünülemez bile ama, ben bu filmi 16 yaşında iken yazdım ve o zamanlar çok az insan oksijen tüpü olmadan dalmayı yada yunuslarla insanların bu ölçüde iletişim kurabileceğini biliyordu, ama kimse bu filmdeki kişinin karada mutlu olmadığını ve denizde doğmayı tercih ettiğini dikkate almamıştı.

T is for Thierry Arbogast (T Thierry Arbogast İçin)

Normal bir şüphe ! Thierry hakkında hoşlandığım şeylerden birisi diğer yönetmenlerle yapmış olduğu çalışmalardır. Amerikalı, Rus, İngiliz ve Çinli film yapımcıları ile çok kereler çalıştı. Bunların sonucunda ikimizin tekrar bir araya gelerek çaılşması ikimiz içinde büyük bir zevk oldu, buna sebep ise her seferinde ikimizin de paylaşabilecek yeni keşiflerimizin olmasındandı. Aynı zamanda birbirimizi çok iyi tanıdığımız için hiç zaman kaybetmiyorduk. Çok konuşmasak ta anında birbirimizi anlıyorduk. Bu çok iyi bir arkadaşlıktır, özellikle aramızda bir film çekerken bencillikle ilgili bir problem olmaması çok iyiydi. Ben her şey le ilgilenmek zorundayım, bir ışığın yeriyle bile. Benim çalışma prensibimde bu benim filmim olduğu için her şey hakkında bir şeyler söylemek hakkına sahibim. Thierry bazılarının özellikle reklam yıldızlarının aksine bunu kolaylıkla kabul eder. Thierry paylaşmayı çok sever.

"http://instruct1.cit.cornell.edu/courses/frrom305/cineastes/besson/besson.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.


U is for Ubiquity (U Her Yerde Hazır Bulunmak İçin)

Verilen her görev için, birisinin bu konuda benden daha iyi olduğunu hissedersem, iki defa düşünmem ve işi onlara veririm. Diğer taraftan eğer kendimin daha iyi olduğunu hissedersem işi kendim yaparım. Bu çok sağlıklı bir düşünce tarzı ve tuhaflıkla bir alakası yok. Tamamen etkili olmakla ilgili bir şey. Bazı zamanlarda bir şeye başladıktan sonra başka birisinin bu konuda benden daha yetenekli olduğunu fark ederim, o zaman işi onların tamamlaması için bırakırım. Hedefimize ulaştıktan sonra, filmin en iyi şekilde tamamlanmasından sonra, kimin hangi şapkayı giydiğinin ne önemi var ! Özellikle bir şapkayı çıkarıp diğerini koyduğun zaman: yazar metini yazar, yönetmen hazırlar ve aktörlerle provalar yapar, yapımcı katkısını yapar. Bu filmde yapımcının yapacağı çok fazla bir şey yoktur, yönetmen onu dinlememiştir bile !

V is for Viewing (V Görüntüler İçin)

İşin bir notasında mesela geçişler ve ses gibi bazı teknik konular yüzünden seyretmenin saf zevkinden koparsınız. Bir yarış sırasında arabanın motoruna çok fazla müdahale ederseniz, mükemmel ayarları yapmaya çalışırsanız, mutluluk ve duygulardan uzaklaşırsanız altınızda Ferrari bile olsa yarışı kaybettiğinizi fark edersiniz. Kaputu kapatırsanız olayı akışına bırakıp zevkle onun gidişini izlersiniz.

W is for Weekend (W Haftasonu İçin)

Bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmiyorum !

X is for X-rated (X Bilinmeyen Bir Derece İçin)

Kesinlikle söylemek gerekirse filmde sevişme sahneleri yok. Benim uğraşmaktan hoşlandığım çok sahneler var, ama seks veya çıplaklık hiçbir zaman benim ilgimi çekmedi. Bana göre eğer bir şey çok özelse, ki bu seyredilmemiş ve doğrudan denenmiş olmalıdır, bu yönetmen içinde seyirci içinde aynıdır. Diğer taraftan, her şey yataktan önce gelir düşüncesi bence çok doğrudur: bir aşk ilanı sonsuz yollardan yapılabilir. Romeo ve Juliet’in buluşmasından sıkılabilirsiniz ama dürüst olmak gerekirse onların aşk sahnesi ilgi çekmekten çok uzaktır. Eğer onu Betty Blue’daki Beineix gibi çekerseniz, kızın “ birbirimizi gün ışığında ilk defa görüyoruz “ dediği zaman bu aşk sahnesinden sonra filme hareket getirir. Bunun bir anlamı vardır ve hikayeye bir şeyler katar.

Y is for “You have anything else to say?” (Y “Söyleyeceğin Başka Birşey Var mı?” İçin)

Hayır, her şey filmin içinde zaten.

Z is for Zen? (Z Zen İçin)

İlk filmimi yaptıktan sonra kimse bana başka bir film yaptırmayacak diye çok korkuyordum. İkinci filmimden sonra kimsenin bana üçüncü bir film yaptırmayacağından korkuyordum. Bu işte geçirdiğim 25 yıldan sonra şimdi kendi kendime eğer başka bir film yapamasam bile bu dünyanın sonu demek değildir diyebiliyorum. Kendimi para ve başarı konusunda daha az gergin hissediyorum. 80 film yaptıktan sonra, bir filmde sadece kalitenin kaldığına inanıyorum. Sonuçtan mutlu muyum ? Elimden gelenin en iyisini yaptım mı ? 5 yıl sonra filmden geriye ne kaldı ? Önemli olan bunlar. Geri kalan şeyler hep unutulur, çekim sırasındaki küçük zorluklar. 10 yıl sonra ise çok fazla bir şey kalmaz.


0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa