Pazartesi, Temmuz 24, 2006

Keira Knightley - Söyleşi

KEIRA KNIGHTLEY “KARAYİP KORSANLARI: ÖLÜ ADAMIN SANDIĞI”NI ANLATIYOR


Free Image Hosting by FreeImageHosting.net



2003 yılının olağanüstü başarılı korsan filmi “Pirates of the Caribbean: The Curse of the Black Pearl”ün yıldızlarından Keira Knightley, o filmdeki diğer rol arkadaşlarıyla beraber “Pirates 2: Dead Man’s Chest”i ve “Pirates 3”ü yapmak için yönetmen Gore Verbinski ile bir araya geldi. Aynı anda çekilen devam filmlerinden ikincisi bu yaz, üçüncüsü ise önümüzdeki yıl gösterime girecek.

“Son iki yılda sanki başka hiçbir şey olmamış ve sadece “Pirates of the Caribbean”da çalışmışız gibi hissediyorum” diyor güzel oyuncu ve devam ediyor: “İlkinde olduğu gibi fantastik setler vardı. Birkaç ilaveyle aynı teknik ekip, aynı oyuncu kadrosu, aynı yönetmen, aynı senaryo yazarları, aynı yapımcılarla çalıştık. Bu yüzden sanki ilk filmi hiç bitirmeden ikincisine devam ediyormuşuz gibi hissettim”. Bunları söylerken şikayet eder gibi bir hali yok.

2003 yılında hem eleştirmenlerin beğenisini kazanan, hem de gişe zaferine ulaşan ilk “Pirates” filmi, başrollerde oynayan üç oyuncuya da uğur getirmişti. Vali’nin güzel kızı Elizabeth Swann’ı kötü ruhlu korsan Barbossa (Geoffrey Rush) ve yandaşlarının elinden kurtaran rengarenk korsan Jack Sparrow rolünde Johnny Depp yıldızlaştı. Vali’nin güzel kızı Elizabeth Swann rolünü üstlenen Keira Knightley kariyerine hızlı bir başlangıç yaparken, Elizabeth’in yakışıklı sevgilisi Will Turner’ı oynayan Orlando Bloom da genç kızların gözde aktörü olup çıktı. Sonuç ise, genciyle yaşlısıyla herkesi eğlendirmeyi başaran son derece neşeli ve tempolu bir aksiyon macera filmi oldu.

Hollywood’daki Universal Stüdyolarında verilen çekim arasında söyleştiğimiz Keira Knightley, bizimle konuşurken “Pirates 3” modundaydı. Belki yarın, belki öbür gün yeniden “Pirates 2”ye dönecekti. Peki bu durum kafa karıştırıcı olmuyor muydu?

Bu soruyu yönelttiğimizde gülerek, “Kesinlikle evet” diyor ve devam ediyor: “3 numaranın sonuna yaklaştığınız bir anda ansızın geri dönüp de 2 numarayı kafanızda canlandırabilmek epeyce zor oluyor. Bu karmaşanın içinden çıkabilmek için çareyi, sanki iki ayrı film gibi değil de, tek bir tane uzun filmin bölümleri gibi düşünmekte buldum. Buna rağmen herşeyin bana oldukça tuhaf geldiğini kabul etmeliyim.”

Şu anda 21 yaşında olan Keira Knightley, genç yaşına rağmen Hollywood’un önde gelen başrol kadın oyuncuları arasında kendisine önemli yer edinmeyi başardı. Londra’nın banliyölerinden birisinde doğup büyüyen güzel oyuncunun babası, İngiliz aktör Will Knightley; annesi ise ünlü oyun yazarı Sharman Macdonald…

İngiliz televizyonunda küçük roller aldıktan sonra “Bend It Like Beckham” adlı filmdeki rolüyle uluslararası düzeyde üne ulaştı. Daha sonra Richard Curtis’in yönettiği “Love Actually” adlı romantik komedide kamera karşısına geçti. “King Arthur”de Guinevere rolünü üstlendi. “The Jacket”te Adrien Brody’e karşı oynadı. “Pride and Prejudice – Aşk ve Gurur”daki performansıyla Oscar ödülüne aday gösterildi. “Domino” adlı filmde kadın kelle avcısı rolünde başarılı bir oyun ortaya koydu.


Free Image Hosting by FreeImageHosting.net


İlk filmle kıyaslayacak olursak, “Pirates 2” ve “Pirates 3”te çalışmak nasıldı?

Aslında oldukça tuhaf, çünkü tam olarak hangi tarihte başladığımızı bile hatırlayamıyorum. Sanırım şubat ayında başladık. Son iki yılda sanki başka hiçbir şey olmamış ve sadece “Pirates of the Caribbean”da çalışmışız gibi hissediyorum. Ancak herşey harikaydı. Uzun soluklu bir maraton gibiydi. Dediğim gibi şubat ayında başladık, birbuçuk ay kadar ara verdikten sonra 2006 yılının şubat veya mart ayına kadar sürekli çalıştık. Daha önce bu kadar uzun soluklu bir projede hiç çalışmadığım için herşey bana çok farklı geldi. Rol arkadaşlarım ve setteki herkes mükemmel olduğu için son derece keyifli ve eğlenceli bir çalışma yaptık.

Yeni filme başlarken neler hissettiniz?

İlkinde olduğu gibi fantastik setler vardı. Birkaç ilaveyle aynı teknik ekip, aynı oyuncu kadrosu, aynı yönetmen, aynı senaryo yazarları, aynı yapımcılarla çalıştık. Bu yüzden sanki ilk filmi hiç bitirmeden ikincisine devam ediyormuşuz gibi hissettim.

“Pirates 2”nin konusu hakkında izin verildiği kadarıyla ne anlatabilirsiniz?

Ne diyeceğimi bilemiyorum. Aslında hiçbir şey söylemesem daha iyi olacak. İki tane kılıcım var. Tüm söyleyebileceğim budur. İlkine kıyasla belki biraz daha fantastik dövüş sahneleri var.

Rolünüze hazırlanırken eğitim aldınız mı?

Şu sıralarda stüdyoda büyük bir dövüş sahnesi çekiliyor. Şu anda çalışmıyor oluşumun sebeplerinden birisi de o sahnede yer almıyor oluşum… Ancak ben de birçok dövüş sahnesinde boy gösterdim. Filmin çekimlerinin başlangıcında birkaç haftalık eğitim aldım. Bize bu eğitimi veren dublörlerin çoğuyla ilk filmden tanıştığımız için oldukça kısa sürdü.

Senaryoya dövüş sahneleri konulması için ısrar ettiniz mi?

Hayır ısrar etmedim. Aslında biz oyuncular için ısrar etmek diye birşey sözkonusu değildir. Ancak rica edebiliriz. Evet, böyle bir ricada bulundum. Birinci filmi çektiğimiz günlerde portresini çizeceğim karakter için neler istediğimi sormuşlardı. Ben de “Kılıç istiyorum” dediğim halde bana kılıç verilmedi. Bu filmde ise iki tane birden verdiler ki, gerçekten çok şanslıyım.

Bu filmde ne tip kostümler giyiyorsunuz? Korselere geri mi döndünüz?

Şu sıralarda “Pirates 3”ü çekiyoruz. Bu üçüncü filmde oryantal tipte bir kızı oynadığım için ilk defa bacaklarım ortaya çıkmış oldu. Aslında böyle olmasından memnunum. Öylesine inanılmaz bir sıcak var ki, diğer aktörler korsan kıyafeti içerisindeyken onlara kıyasla daha hafif ve açık giysilerle dolaşmak hoşuma gidiyor. Kalan zamanlarda ise korseler yerine korsan kız kıyafeti içindeyim.

O halde korseler içine kısılmak yerine böyle olmasını tercih ediyorsunuz…

Aslında korselerden de hoşlanıyorum. İnsana belli bir karakter veriyor. Kendimi daha hanımefendi hissediyorum ki, konu gereği bir erkeğin ilgi alanı içinde olduğum için bu çok önemli… Sonuçta korsan kız olmak da, hanımefendi olmak da gayet iyi…

“Pirates 2” ve “Pirates 3”ü aynı anda çekiyorsunuz. Kafanız karışmıyor mu?

Büyük oranda evet.

Free Image Hosting by FreeImageHosting.net

Bu konudan biraz söz edebilir misiniz?

Bir buçuk aylık arayı vermeden önce sadece ikinciyi çekiyorduk. Aslında o günlerde üçüncü için hiçbir şey yapmıyordum ve bu çok iyiydi. Şu anda üçüncüyü yapıyoruz. Sonra yeniden ikiye döneceğiz. Bu durumun oldukça kafa karıştırıcı olduğunu söyleyebilirim. İkisini birbirinden ayırmaya çalışmak bazen kafa karıştırabiliyor. Ancak bu bölümleri dilimler halinde yapıyoruz. İkinciden bir gün, üçüncüden bir gün şeklinde değil yani… Son üç hafta içerisinde sadece 3 numara üzerinde çalıştık. Önümüzdeki ay ise Bahama’ya giderek 2 numaraya dönmüş olacağız. Ardından tekrar 3 numaraya geçilecek. Kısacası durum o kadar da berbat değil…

Ancak şu da var ki, 3 numaranın sonuna yaklaştığınız bir anda ansızın geri dönüp de 2 numarayı kafanızda canlandırabilmek epeyce zor oluyor. Bu karmaşanın içinden çıkabilmek için çareyi, sanki iki ayrı film gibi değil de, tek bir tane uzun filmin bölümleri gibi düşünmekte buldum. Buna rağmen herşeyin bana oldukça tuhaf geldiğini kabul etmeliyim.

Çekimlerin Karayiplerde yapılması hoşunuza gidiyor mu? Yoksa burada, Los Angeles’te olmayı mı tercih ederdiniz?

Açıkçası burada, Los Angeles’ta olmayı tercih ederim. Çok güzel yerlere gidiyoruz. Kimi zaman da pek o kadar güzel olmayan yerlerde bulunuyoruz. Özellikle de turistik adalara gittiğimizi düşünecek olursak, Karayiplerdeki çekimlerin oldukça keyifli olduğunu söyleyebilirim.

Ancak şöyle de bir gerçek var: İlk birkaç hafta içerisinde, “Oh, plajlar, deniz, herşey çok güzel” diye büyüsüne kapılıyorsunuz. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra düşünceniz değişiyor. “Peki tamam, plajları gördüm, denize girdim, yanımda getirdiğim tüm kitapları okudum. Başka yapacak şey yok mu?” diye yakınma dönemi geliyor. Karayip Adaları doğa harikası çok güzel yerler olabilir ama açıkçası Los Angeles’ı tercih ederim. Kentleri sevdiğim için ben bir kent kızıyım.

Anneniz de sizinle birlikte buraya geldi mi?

Evet şu anda dışarıda beni bekliyor.

Kariyerini sürdürüyor mu?

Aslına bakarsanız ben oyunculuğa başladıktan sonra o hiçbir şey yapmadı. Annem bir yazardır. Fırsat buldukça benim elime bir fincan kahve tutuşturmaktan başka birşey yaptığı yok. Kısacası annelik görevini yapıyorJ)). Neyse bu konuyu kapatsak iyi olacak.

Eleştirmenlerin “Pride and Prejudice – Aşk ve Gurur” ile ilgili olumlu tepkileri hoşunuza gitmiş olmalı… O filmle ilgili çok iyi eleştiriler yayınlandı…

Öyle mi? Bu çok iyi… Hiçbirisini görme fırsatım olmadı. Bakın, eğer olumlu eleştirinin faydasına inanıyorsam, olumsuz eleştirinin faydasına da inanmam gerekir. Aksi takdirde eleştirinin bana yararı dokunmaz. Ancak eleştirilerin olumlu olduğunu bilmek harika… Hoşuma gitti doğrusu… Zaten son dönemde yaşamış olduğum deneyimlerin hepsi son derece büyüleyici…

Ayrıca “Pirates”e geri dönmek de benim için çok güzel oldu. Sonuçta başarısını kanıtlamış, deyim yerindeyse durmuş oturmuş bir film projesiydi. İzleyicinin takdir ettiği bir filmin devamında aynı rolü oynamanın kendine özgü heyecanını yaşadım. Ancak sonucun ne olacağını bilemediğiniz, tam anlamıyla risk içeren projelerde boy göstermenin de aynı düzeyde heyecanı vardır.

İlk “Pirates” filminden beri kariyerinizde birçok şey oldu…

Evet, artık daha büyük bir fragmanım var! Sadece bu bile çok şey ifade etmiyor mu?

Sette birşeylerin değiştiği hissine hiç mi kapılmadınız?

İlk filmi 2003’te yaptığımızı düşünecek olursak, evet bu filmin konusu değişik… Ancak doğrusunu söylemek gerekirse setteki çalışma ortamı hemen hemen aynı kaldı. Aynı insanlarla çalışıyorsunuz. Aradaki süre içerisinde çok fazla filmde oynamış olabilirim ama “Pirates”in setindeki insanların bana yaklaşımı eskisi gibi oldu. Bu çok harika birşey bence. Zaten böyle olması gerekirdi. Kısacası çalışma koşulları değişmedi ama fragman değişti.

Bu aralar kişisel asistanınız var mı?

Evet bir asistanım var. O da burada bekliyor.

Eskiden verdiğiniz söyleşilerden birisinde kişisel asistan istemediğinizi, hayatla kendiniz başa çıkabilecek kadar olgun olduğunuzu söylemiştiniz.

Hayır tam olarak öyle dememiştim. O zamanlar kişisel asistan istemediğim doğrudur. Hayatımı kendim düzenleyecek kadar olgun değildim ve bunu nasıl başaracağımı öğrenmek istiyordum. Şu anda da kişisel asistanım sadece ben çalışırken yanımda bulunuyor. Çalışmadığım zamanlarda öyle birisine ihtiyacım yok. Ancak şu da var ki, iki filmin ardarda çekildiği noktada boş zamanım da kalmadı. Dolayısıyla kişisel asistanım da sürekli yanımda olmak zorunda kaldı.

Son dönemde çok sıkı çalışarak bir ev satın aldım. Filmlerim arka arkaya geldi. Bu nedenle zamanımı herşeyi koordine etmeye çalışarak telefon başında geçiremem. Öyle yaparsam işimi yapmaya fırsat kalmaz. Bu yüzden işlerimi koordine edecek birisine ihtiyacım vardı. Ne yapacağımı düşünmek zorunda kalmamalıyım. Birisi bana şu yolda ilerlemelisin diyebilmeli.

Peki ama, zamanınız hep film yapmakla geçiyorsa gerçek hayatla bağlantılarınızı nasıl sürdürüyorsunuz?

İşim benim gerçek hayatım oldu. Sizin gerçek hayatınızda neler olup bittiğini bilemem ama kusura bakmayın ben kendi hayatımda neler olup bittiğini biliyorum.

Gerçek hayattan kastım, dünya politikasında neler olduğu gibi konulardı…

Evet, bir kısmını biliyorum. Kastınız buysa gazete okuyorum. Televizyon seyrettiğimi söyleyemem.

Bahama adalarında çalışırken boş zamanlarınızda başka ne yaptınız?

Lucrezia Borgia hakkında iyi bir biyografi kitabı okudum. Hitler’in sığınağı hakkında iyi bir kitap okudum. Çok sayıda senaryo taslağına göz gezdirdim.


Free Image Hosting by FreeImageHosting.net


Oynayacağınız filmi nasıl seçersiniz?

Bilemiyorum, sanırım hayalgücüme seslenebilmesine bağlı… Sinemalarda oynadığında kendim gidip görmek isteyeceğim türden bir film mi diye bakarım. Bu iyi bir yargılama yoludur. Yönetmenle tanıştıktan sonra yıldızımız barışmışsa bu da iyi bir değerlendirme biçimidir. Kısacası duruma göre değişkenlik gösterir. Projenin hangi tarzda olduğunun pek önemi yoktur. İyi bir komedi senaryosu okumuşsam ve “Oh evet, bu filmin bir parçası olmak istiyorum” diye düşünmüşsem o projede yer alırım. Aynı durum dramalar için de geçerlidir. Sonuçta bu konuda belli bir planım yok. Teklif geldiği zamanki ruh durumuma bağlı olduğunu söyleyebilirim.

Bildiğiniz gibi ilk “Pirates” filmi dünya çapında büyük bir hit oldu. Devamında oynarken ilkine uyum sağlamak gerektiğini mi düşündünüz, yoksa ondan daha iyisini yapma duygusu mu hissettiniz?

İlk filmin çok sevilmesi sebebiyle oyuncular ve yönetmen üzerinde belli miktarda baskı oluştuğunu düşünüyorum. Böyle bir durumda insan mümkün olduğu kadar iyisini yapmak istiyor. Ancak sanırım bu durum her film için geçerli… Bence en güzeli de, “Pirates”i çevreleyen heyecan ve beklenti düzeyinin çok yüksek olmasıydı. Normalde bir filmin gösterime girişine kadar heyecan olgusu bu derece yüksek olmaz. İnsanların gidip izleyeceği, yeni bölümde neler olduğunu görmek isteyeceği bir filmin parçası olmak çok güzeldi.

Peki, bir devam filminde oynamak, kendi beklenti düzeyinizi de artırmadı mı?

Kesinlikle evet. Öyle filmler vardır ki, sayfa üzerinde senaryosunu okursunuz ve ekrana nasıl yansıyacağını aklınızda canlandıramazsınız. Bu serinin ilk filminde de böyle bir durum vardı. Nasıl birşeye benzeyeceğini hiçbirimiz bilemiyorduk. İşin ilginç yanı, bu yeni bölüme başlarken de aynı duyguları hissettik. Senaryoyu okuyup beğendiğimiz halde filmin bitmiş halinin nasıl olacağını hayal edemedik. Şu anda bile tam olarak bilemiyorum. Filmin bitmiş şeklini henüz görmedim ama çekimler sırasında yaptıklarıma bakarak gerçekten çok iyi bir film olacağını hissediyorum. Ortalıkta çok sayıda korsan öyküsü varken biz en iyisini bulmayı başardık. Herşey heyecan vericiydi ama filmin bitmiş halinin nasıl olacağını şu an için bilemiyorum.

“Pirates” sonrası için herhangi bir planınız var mı?

Durun bakalım, ikincisi bitti ama daha 3. filmin yarısına bile gelmedik. Henüz ben bu filmin bittiğini bile aklıma getiremiyorum. Henüz yolun yarısındayız. Birkaç senaryo taslağı okumaya başladım ama kafamı henüz onlara odaklayamıyorum. Kısacası hiçbir ipucu yok henüz…

“Domino” benzeri ciddi filmler yapmayı planlıyor musunuz?

Aslında ben “Domino”yu ciddi bir drama olarak görmüyorum. Oyunculukta en önemli noktanın olabildiğince değişmek olduğunu düşünüyorum. Eğer yeterince değişemiyorsanız oyunculuğun keyfi kalmaz. Bu sebeple ben de değişmek istiyorum. Bundan sonraki filmim komedi mi olur, yoksa drama mı, bunu bilemem ama umarım ikisi birden olur. Ben bir sinema hayranıyım ve her tarzdaki filmi severim. Sadece korku filmleri hariç diye de ekleyeyim. Çünkü korku filmlerini seyretmeye bile çekinirim. Kendimi bir korku filminde oynarken düşünemiyorum bile… Korku filmi dışında her türlü filmde oynayabilirim.

Johnny Depp ve Orlando Bloom ile yanyana oynamak nasıldı?

Tek kelimeyle büyüleyici… Çünkü ikisi de son derece yakışıklıydı. Onlarla gözgöze gelmek çok kolaydı. Johnny Depp’i çalışırken seyretmek başlıbaşına bir keyifti. Bildiğiniz gibi gerçek anlamda bir ustadır. Onu seyrederken sanki ustalardan ders alıyormuşum gibi hissettim. Orlando’ya gelince… Onu çok uzun zamandır zaten tanıyorum. Londra’da çok güzel şeyler yapmıştık. Bu filmde onunla karşılıklı oynamak harika oldu. O benim dostumdur ve bu çok güzel…

1 Yorum:

Anonymous Adsız dedi ki...

johnny deep evet johnny deep bazen kelımeler yetmez dıye kaorkuyorum onu anlatmaya..ya adam tek kelımeyle enfes dehset verıcı bır bakısı var zaten gızlı pencereden tanıyordum yanı onun yerınde olmak ıcın neler vermez kı ınsan aman ya daha fazla yazamayacam ona basarılar dılıyorum kendısıne sevgılerımı ıletıyorum senı cook sevıyorum jack spharoow

10:23 ÖS  

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa