Orlando Bloom - Söyleşi
ORLANDO BLOOM “KARAYİP KORSANLARI: ÖLÜ ADAMIN SANDIĞI”NI ANLATIYOR
Drama okulunda öğrenciyken kendisini bir aksiyon macera filminde oynarken hayal bile edemiyordu. Ancak kaderin cilvesi sonucunda aksiyon macera filmlerinin vazgeçilmezi oldu.
Orlando Bloom’un oynadığı ilk büyük proje, Peter Jackson’ın ödüllü “Lord of the Rings – Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinde üstlendiği elf Legolas rolüydü. Ardından Ridley Scott’un aksiyon epik çalışması “Kingdom of Heaven – Cennetin Krallığı”nın başrolünde oynadı. Bu arada “Pirates of the Caribbean – Karayip Korsanları”ndaki Will Turner rolünü unutmayalım. Başka örneğe gerek var mı?
Üçkağıtçı korsan Jack Sparrow rolündeki Johnny Depp ve valinin güzel kızı Elizabeth Swann rolündeki Keira Knightley gibi, Orlando Bloom da ilk “Pirates” filmine karşı büyük saygı duyuyor.
“O filmi yaparken harika zaman geçirdik” diyor ünlü aktör, “Güzel insanlar, fantastik mekanlar ve harika bir yönetmen… Bugüne kadarki en iyi profesyonel deneyimlerimden birisiydi.”
Orlando Bloom’un bu sözlerine bakınca, o filmin devamı niteliğinde olan ve aynı anda çekilen “Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest” ve “Pirates 3”te aynı deneyimi tekrarlamaya istekli olmasının sebebini anlayabilmek oldukça kolay…
Yapımcı Jerry Bruckheimer ve yönetmen Gore Verbinski, “Dead Man’s Chest”i yaparken ilk filmdeki kreatif ekipleri –oyuncular, senaryo yazarları ve teknik ekipler- yeniden bir araya getirdiler. Onlara ruhları satın alan derin denizler korsanı Davy Jones rolündeki Bill Nighy gibi yeni yetenekler de eklendi. Böyle bir tablo karşısında Orlando Bloom büyük bir mutlulukla geri döndü.
“Oynarken büyük keyif aldım” diyor ünlü aktör, “Johnny Depp, Gore Verbinski ve diğer yetenekli insanlarla yeniden beraber çalışma fırsatını kaçıramazdım. Deneyimli aktörlerden yepyeni şeyler öğrenerek kendi düzeyimi yükseltme şansını elde ettim.”
Orlando Bloom, öğrencilik yıllarındaki hayalleri arasında çok fazla aksiyon filmi yapmak olmadığını içtenlikle kabul ediyor. Ancak üstüste aksiyon filmlerinde oynamanın getirdiği kazanımlar arasında kılıç dövüşü tekniğini her gün daha iyiye götürmenin yer aldığını da inkar etmiyor.
“Eskiden haftalarca prova yapıyordum. Şimdilerde sadece üç dört seans çalışma yapmak yeterli olmaya başladı. Kılıç dövüşü üzerinde çalıştıkça çok daha fazla hız kazanıyorum ki, bu da işin bonusu diyebilirim” diyor bu konuda…
Aksiyon filmleri konusundaki düşüncelerini “Pirates” örneğini vererek şu sözlerle noktalıyor: “Kendimi aksiyon macera filmlerinin tam göbeğinde buldum. Ancak bu kadar çok sayıda aksiyon filmi yapmayı hiç düşünmemiştim. ‘Pirates 2’de yeniden çalışmaya başladıktan sonra aksiyon-macera filmlerini gerçekten çok sevdiğimi söylemeliyim. “Pirates”te çalışmak son derece eğlenceliydi. Aynen ilk filmde olduğu gibi, hatta belki daha fazla kinetik enerjiyle yüklendiğimi hissettim.”
“Pirates of the Caribbean”ın iki devam filminin çekimleri aynı günlerde ardarda gerçekleştirildi. Geçtiğimiz yıl başlanan çekimler sırasında sadece iki ara verildi. Bunlardan birisi 2005 yılında verilen iki aylık tatil molası, diğeri ise “Dead Man’s Chest”in kurgu işlemleri sebebiyle Verbinski’nin verdiği kısa molaydı. Orlando Bloom iki devam filminin aynı anda çekilmesinin getirdiği zorlukları iyi bilen bir oyuncuydu. Peter Jackson’ın “Lord of the Rings” üçlemesinin çekimleri nedeniyle Yeni Zelanda’da iki yıl kaldığı için “Pirates 2” ve “Pirates 3”te benzer bir deneyim yaşayacağını biliyordu.
Ünlü aktör bu konudaki yorumunu şu sözlerle dile getiriyor: “Bunun ne kadar zor bir iş olduğunu ‘Lord of the Rings’te yaşadığım tecrübeden biliyorum. Kocaman bir buharlı trende hep birlikte yolculuk yapmaya benzer. Yolculuğu sürdürebilmek için herkes işin ucundan sımsıkı tutmak zorundadır. Öyle anlar gelir ki, aşırı çalışmaktan dolayı tükendiğinizi hissedersiniz. Ancak aynı zamanda olağanüstü enerji, heyecan ve gerilim sözkonusudur ki, çılgın yolculuk sırasında bu duyguların hepsini birden yaşarsınız.”
29 yıl önce İngiltere’nin Canterbury kentinde dünyaya gelen Orlando Bloom, “Lord of the Rings” üçlemesinin ulaştığı efsanevi gişe başarısı ve eleştirmenlerden aldığı olumlu övgülerin desteğiyle kaydadeğer bir kariyer yaptı. “Troy”da Brad Pitt’in karşısında Paris rolünü üstlendi. “The Calcium Kid” adlı küçük bütçeli İngiliz filminde sütçülükten boksörlüğe geçiş yapan bir genci oynadı. Ardından daha önce “Black Hawk Down”da beraber çalıştığı Ridley Scott yönetiminde “Kingdom of Heaven”da başrol aldı. Son olarak da Cameron Crowe’un yönettiği “Elizabethtown” adlı romantik komedi filminde Kirsten Dunst ile başrolleri paylaştı.
Gerçekten çok heyecan verici… İlk filmi çektiğimiz günlerde ikincisi için de sözleşme yaptığımızı sanırım biliyorsunuzdur. İkinci ve üçüncü filmlerin ardarda gelmesi fikri daha sonra gündeme geldi. Üçüncü bölüme de “evet” derken, bu serinin çok keyifli bir aile eğlencesi olduğunu düşünerek imza attım. Oynarken de büyük keyif aldım. Johnny Depp, Gore Verbinski ve diğer yetenekli insanlarla yeniden beraber çalışma fırsatını kaçıramazdım. Deneyimli aktörlerden yepyeni şeyler öğrenerek kendi düzeyimi yükseltme şansını elde ettim.
Onlardan bazı öğütler vermesini istediniz mi?
Evet, hem de her zaman… Geçtiğimiz yıl başrolünde oynadığım “Elizabethtown” için basına söyleşi verirken artık daha fazla aksiyon-macera filminde oynamayı düşünmediğimi, bu tip filmlerin fantastik olduğunu ama kendi adıma daha fazla aksiyon filmi yapmak istemediğimi söylemiştim. Ancak “Pirates 2”de yeniden çalışmaya başladıktan sonra aksiyon-macera filmlerini gerçekten çok sevdiğimi söylemeliyim. “Pirates”in her yeni çekim gününde çalışmak son derece eğlenceliydi. Aynen ilk filmde olduğu gibi, hatta belki daha fazla kinetik enerjiyle yüklendiğimi hissettim.
“Pirates”in yapımcıları, ilk filmin elde ettiği başarıdan sonra kostüm, set tasarımı ve mekan seçimi konularında daha seçici davrandılar. Hatırlayacağınız gibi ilk filmin çekimleri St. Vincent’ta yapıldığı için çok fazla turkuaz renkli okyanus görüntüsü yoktu. Bu yüzden de izleyici kendisini Karayip’lerde gibi hissedememişti. İkinci ve üçüncü filmin çekimleri bu kez Bahama adalarının bembeyaz kumları ve masmavi okyanusuyla ünlü Exumas bölgesi gibi büyüleyici yerlerde gerçekleştirildi. Bu da ekran üzerine son derece zengin renk dokusu olarak yansıdı.
Dövüş sahnelerinin artık sizin için daha kolay olduğunu söyleyebilir misiniz?
Aslında ben bunu diyalog öğrenme sürecine benzetiyorum. Ne kadar çok diyalog yaparsanız öğrenme süreci de o kadar kolay olur. İnsan bedeni adalelerden oluştuğuna göre, onları ne kadar çok çalıştırırsanız “adale hafızası” diyebileceğimiz olay devreye girer. Her türlü kılıç dövüşüne uyabilecek bazı temel rutin hareketler vardır. Bunları kullandığınız kılıca göre çeşitlendirebilirsiniz. Daha fazla kılıç dövüşü yapınca daha kolaylaştığı doğrudur. Eskiden haftalarca prova yapıyordum. Şimdilerde sadece üç dört seans çalışma yapmak yeterli olmaya başladı. Kılıç dövüşü üzerinde çalıştıkça çok daha fazla hız kazanıyorum ki, bu da işin bonusu diyebilirim.
“Pirates 2”de portresini çizdiğiniz karakterin biraz daha karanlık yüzünün ortaya çıktığı doğru mu?
Evet, bu durum özellikle üçüncü filmde daha çok gelişiyor. Ancak unutmayalım ki, bu Disney yapımı bir korsan filmidir. Bu nedenle çok gerekmedikçe insanları katledecek halim yok. “Star Wars”ta Darth Vadar karakterinin portresini çizen Hayden Christensen gibi değilim. Ancak portresini çizdiğim Will Turner karakterinin, babası ile ilişkileri boyutunda bir karakter gelişiminin sözkonusu olduğunu söyleyebilirim. Davy Jones’un komutası altındaki korsanlar tarafından esir alınan babasını kurtarmak istemektedir. Davy Jones’un yönettiği bu korsanlar, grotesk görünümlü deniz canavarı formatındadır. Dolayısıyla ilk filmdeki iskelet görünümlü korsanların gelişmiş ve farklı versiyonudurlar. Will Turner karakterinin bu noktadaki amacı, öncelikle babasını o hapishaneden kurtarmak, sonuçta ise sevdiği kızla evlenmektir. Burada sözünü ettiğimiz kız elbette Elizabeth karakteridir.
Portresini çizdiğim Will Turner karakterindeki karanlık boyutun ne olduğuna gelince… Öncelikle bu karakterin tam olarak hangi tarafta pozisyon aldığından emin olamıyoruz. İstediğini almak için herşeyi manipüle edebilen bir yapısı var. Olayları manipüle edebilmesi için gereken bilgeliği ise Jack Sparrow’dan aldığını, birçok hileyi ondan öğrendiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla filmdeki tüm karakterler gibi o da oyunun kurallarını biraz kendine yontarak oynamaktadır.
Korkarım biraz bekleyip filmi görmeniz gerekecek. Ancak bu filmdeki tüm karakterlerin belli bir gelişim süreci içerisinde olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir gelişimin heyecan verici olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu bir devam filmidir, bu yüzden senaryoyu yazanların “Başka ne yapabiliriz?”, “Büyüyü nasıl devam ettirebiliriz?” gibi sorulardan yola çıkması doğaldır.
Bu filmde, ilk filmin aynı senaryo yazarlarıyla (Ted Elliott ve Terry Rossio) çalıştık. Kostüm tasarımcımız da (Penny Rose) aynıydı. Belki tasarım açısından küçük farklar var ama her konuda gerçek anlamda geliştirmeler yapıldı. Karakter gelişiminde de bazı düzeltme ve gelişimler sağlandı. Sonuç olarak ilk filmin zayıf bir versiyonu duygusu vermemesine özen gösterildi. Zaten öyle birşey olsaydı, en başta ben karşı çıkar ve “Hey, ne oluyor böyle?” diye itiraz ederdim.
Gore Verbinski gerçekten hayat dolu ve fantastik bir yönetmen… Böyle bir devam filmini yapabilmek için gereken canlılık ve enerjiye fazlasıyla sahipti. Aslında iki devam filmini aynı anda çekmeye kalkışmak çılgınlıktan başka birşey değildir. Bunun ne kadar zor bir iş olduğunu “Lord of the Rings”te yaşadığım tecrübeden biliyorum. Kocaman bir buharlı trende hep birlikte yolculuk yapmaya benzer. Yolculuğu sürdürebilmek için herkes işin ucundan sımsıkı tutmak zorundadır. Öyle anlar gelir ki, aşırı çalışmaktan dolayı tükendiğinizi hissedersiniz. Ancak aynı zamanda olağanüstü enerji, heyecan ve gerilim sözkonusudur ki, çılgın yolculuk sırasında hepsini birden yaşarsınız.
Şimdiye kadar çalıştığınız en heyecanlı proje bu mu oldu?
Drama okulundan mezun olduktan sonra “Lord of the Rings” gibi üç bölüme yayılan dev bir projede çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Kariyerim açısından müthiş bir patlama sağladı. “Pirates”in ulaştığı başarı sayesinde ise “Kingdom of Heaven” ve “Elizabethtown” gibi filmlerde oynayabilme fırsatını elde ettim. “Pirates”in bir başka katkısı da, o film sayesinde önemli miktarda hayran kitlesi edinmem oldu. Kariyerimde ileri adımlar atarak farklı tercihler yapabildim. Bundan sonrasında da ilginç tercihler yaparak hayranlarımı memnun edeceğimi umuyorum.
Devam filmlerinin ilkinden ne gibi farkları var?
İlk filmde elde ettiğiniz kazanımların çok uzağına düşecek şekilde yön değişimi yaparsanız, hayran kitlenizi hayal kırıklığına uğratırsınız. Çünkü onlar ilk filmdeki başarıyı takdir ettikleri için ikincisine gelmişlerdir. Bu yüzden zekice davranmak, ilkinden daha iyi şeyler sunmak zorundasınız. Bunu yaparken de iki film arasındaki bütünlüğü bozmamanız gerekir.
Örneğin ilk filmde ay ışığında iskelete dönüşen korsanlar vardı. İlginç bir fikirdi ama ikincisinde bunu geliştirip daha iyi fikirler bulmak zorundaydık. Okyanusun derinliklerinde yaşayan grotesk görünümlü, deniz canavarı formasyonlu korsanlar fikri bu değişim ihtiyacından ortaya çıktı. Bence iyi de oldu. Çünkü korsan mitolojisine ve efsanesine daha uygundu. Böylece bir devam filminin sadece para uğruna yapılmadığı şeklindeki Hollywood gerçeğinden de uzak düşülmemiş oldu. Doğrudan doğruya korsan efsanesini temel alması sonucunda bütünlük sağlandı.
Will Turner karakterini yeniden oynarken ne gibi beklentileriniz var?
Bakın, ilk filmde Will Turner karakterini hayata geçirirken, sevdiği kızın peşinde koşan yakışıklı çocuk imajı içine kısılıp kaldığımı itiraf ediyorum. İkinci filmde bu karakterin daha karanlık yönlerinin ortaya çıkmasına memnun oldum. İlginç öykü çizgisi sayesinde bu rolü geliştirme fırsatı buldum. Ancak bunu yaparken bunun bir korsan filmi olduğu gerçeğini hiç aklımdan çıkartmadım. Johnny Depp bir korsanı oynar. Geoffrey Rush tuhaf bir korsandır. Aynı şekilde Bill Nighy ve üçüncü filmde izleyeceğimiz Chow Yun-Fat da birer korsandır. Üçüncü filmde Singapur ve Uzakdoğu’ya açılacak olmamızın, bu seriye yepyeni lezzetler katacağını şimdiden söyleyebilirim.
Milyonlarca hayranı olan bir aktörsünüz. Bunun keyfini hala sürebiliyor musunuz, yoksa biraz cansıkıcı olmaya başladı mı?
Etrafımın her an insanlarla çevrili oluşu, arabadan çıkamayışım, eve yürüyerek gidemeyişim, bunların hepsi gerçekten ilginç ve büyüleyici şeyler… Mizacım gereği fazla gösterişten hoşlanmayan, düşük profilli bir insan olduğum için aynı zamanda komik de geliyor. Oynadığım filmlerin galasına gittiğim zamanlarda ne tarafa adım atsam büyük heyecan yarattığını görmek çok ilginç… Bu durumu küçük bir kasabaya sirkin gelişi gibi görüyorum.
İnsanlar beni nerede görse çevremi kuşatıyor ama hayranlarıma karşı şükran borçluyum. Daha önce de söylediğim gibi hayranlarımın gösterdiği ilgi sayesinde önüme büyük fırsatlar çıktı. Büyük stüdyolarla çalışıp büyük projelerde oynama şansını buldum. “Kingdom of Heaven” gibi büyük ölçekli projelerde oynamamda hayran kitlemin büyük etkisi vardır.
Ancak şu da var ki, “Kingdom of Heaven”ın dünya hasılatının 200 milyon doları aşmış olmasına rağmen hala iyi iş yapamadı şeklinde değerlendirilmesini açıkçası komik buluyorum. Buna rağmen o filmin başarısız olarak nitelenmesinde Hollywood’un beklentilerinin çok büyük olmasının payı var sanırım. O filmde oynadığım için gurur duyuyorum. Filmlerin galalarında beni görmeye gelerek büyük destek veren insanlar sayesinde o filmde oynadığımın bilincindeyim.
Keira Knightley’in de sizinle aynı yollardan geçmiş olması, ikiniz arasındaki dostluğun çok eskiye dayanması ilginç… Keira ile ilk tanıştığınız günü hatırlıyor musunuz?
Evet hatırlıyorum. Ivy’de tanışmıştık. Gore Verbinski ikimizi Ivy’de yemeğe davet etmişti. Keira’nın güzelliği karşısında ne kadar büyülendiğimi dün gibi hatırlıyorum. Keira’yı her yönüyle takdir ediyorum. Yaptığı tercihleri, beraber çalıştığı yönetmenleri, kariyerini yönetme tarzını, bunların hepsini beğeniyorum. Geçen gün film setinde kılıç kullanışına baktım da, kılıç kullanma olayını bütünüyle kaptığını gördüm. Güzellikle yeteneğin birleştiği ender oyunculardan birisidir.
Keira ilk tanışmanızın Londra’da olduğunu, bir filmin oyuncu seçmeleri sırasında tanıştığınızı söylemişti…
Aslında onun kadar iyi hatırlayamam. Bu piyasada benden daha uzun süredir çalışıyor. Ben drama okulunu bitirdiğimde o zaten filmlerde oynamaktaydı. Star kimliğine sahipti. “Bend ıt Like Beckham” gibi filmlerde oynayarak isim yapmıştı. Kısacası ben henüz okuldayken o zaten film yapıyordu. Evet, bir Rus filmi projesinin oyuncu seçmelerinde tanışmıştık. Bu doğru… Unutmuşum.
Boş zamanlarınızda ne yaparsınız?
Boş zamanım çok azdır ama olabildiğince normal kalmaya çalışırım. Köpeklerim var. Harika bir ailem ve arkadaşlarım var.
Köpeğinizi de Karayiplere götürdünüz mü?
Evet, yolculuklara alışkın bir köpektir. Bir köpekle beraber yolculuk yapmak oldukça pahalıdır ama o benim bebeğim gibidir.
Eviniz nerede?
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa