"Hayatım Ellerinde" filminin yönetmeni Anne Fontaine ile film hakkında yapılan söyleşi
- Siz Dominique Barberis’in romanı “Les Kangourous”u özgürce filme uyarladınız.
Bu hikayede sizin ilginizi çeken tam olarak neydi?
Oğlumun okul çantasında bir el yazmasını keşfettim.Gallimard’ta sinema bölümünün müdürü Prune Berge, oğlumla aynı okula giden küçük bir kız çocuğuna da aynı metni vermiş. İşte bu şekilde, sıradışı yollardan elime ulaşan metin çok ilgimi çekti. Hikayede karşısına çıkan adamdan hem korkan hem de büyülenen kadın kahraman var.Tabi bu durum hemen ilgimi çekti. Kitapta erkek karakter soyut ve hatta nerdeyse yok gibi. Kitabın yazarı ile buluştum eğer karakterle ilgili bazı değişiklikleri kabul etmeseydi, ben ona ihanet etmiş olacaktım. Ama Dominique Barberis bu konuda bana güvendi. Kitapta sade denebilecek aşk hikayesinin bir çılgınlığa ve trajediye dönüşebileceğini düşündüm. Ve ilk karşılamanın romantik olmayan doğal koşullarda olmasını istedim. Bunu yaparken seyircinin kuşkuları ile oynamamak gerekiyordu.
-Sizin filminiz romantik polisiye.
Evet bu film romantik polisiye türünde. Dramatik bir gerilim yaratıp, duygu ile hislerin yardımı sayesinde kuşkunun yükselişini koruyarak, iki karakter arasında sanki Demokles’in kılıcı altında gelişen bir aşkı anlatmak istedim. Klasik polisiye standartlarını kullanmak bu filmde ilgi çekici olmazdı. Seyircinin filmi izlerken Claire ile Laurent arasında tanımlanamayan, herkesin yaşadığına benzer durumları, hissetmelerini istedim.
-Bu noktada romantizm ile korkunun karşı karşıya gelmesi gerçek bir meydan okuma değil mi?
Her iki karakter diğeri için kendine has, farklı özellikler taşıyor. Bu noktadaki paradoksta, iki karakter birbirlerini hem bulundukları durumdan kurturmaya çalışıyor ve hem de kendi kayıplarının ne olduğunu görüyorlar. Claire Laurent’in neyi başarabileceğini biliyor ayrıca Laurent’i koruyabileceğini düşünüyor. Laurent ise, Claire’in kendisi hakkında ne hayal ettiğinin farkında. Ve Laurent kendisini Claire için kendisini kurban etmeye hazır. Ben bu noktada romantizm ve korku arasında bir çelişki olduğunu düşünmüyorum.
![Free Image Hosting by FreeImageHosting.net](http://img3.freeimagehosting.net/uploads/th.69f520f129.jpg)
![Free Image Hosting by FreeImageHosting.net](http://img3.freeimagehosting.net/uploads/th.46555dce9a.jpg)
![Free Image Hosting by FreeImageHosting.net](http://img3.freeimagehosting.net/uploads/th.1ef3cb58de.jpg)
-Ve Claire bir sigorta şirketinde çalışan genç ve sessiz bir kadın. Onun rolü insana güven veriyor...
Claire doğal felaketlerle karşılaştığı bu işi şans eseri seçmiş. O mesleğinde; hem kontrol etmenin illüzyonunu ve hem insanların acılarını dindirmenin nasıl bir şey olduğunu yaşıyor.
-Laurent ise veteriner. Filmde bir hayvan dostunun tamamiyle kötü olamayacağı söyleniyor.
Bundan çok emin değilim....Seri katiller konusunda uzman olan Stephane Bourgoin, bu tipteki suçların mesleki parametrelerle bağlantısı olduğunu doğruluyor. Laurent uzun süreli ilişkilere inanmıyor. Onun ilgisini çeken yaşanan an. Anlık yaşananlar onun ilgisini çekiyor. Ve Benoit Poelvoorde bu kişinin portesini olağanüstü bir şekilde çiziyor. Bir kadınla olan ilişkisini inşa ederken zorlandığını izleyici olarak görebiliyoruz.
- Claire kendini ön plana çıkarmayan bir karakter olarak Laurent’e güven veriyor.
Claire’in sağduyusu ve hatta sıkıntılı hali Laurent’e güven veriyor. Claire seksiliğini saldırgan bir şekilde kullanarak Laurent’e gösteriş yapmıyor. Laurent da içki içtiği ve ‘ava’ gittiği gece kulübündeki kızlarla konuştuğundan daha farklı Claire ile konuşuyor. Ve hatta Claire’e masum bir şekilde, Claire’in insanlarla konuşma tarzının onlara yardımcı ve güven verici olduğunu söylüyor. Claire’in varlığı, Laurent’ın şüphelerini ve maskesini aşağıya indiriyor. Biz işte o zaman Laurent’ın baştan çıkacağı ve Claire’e her şeyi itiraf edeceğini hissediyoruz.
- Biz Laurent’ın Claire’i bir koruyucu melek mi yoksa bir kurban olarak mı gördüğünü merak ediyoruz?
Film bu iki fikir arasında gidip geliyor. Laurent’i katil olarak düşünürsek, Claire onun kurbanı da olabilir. Claire, Laurent’i kendi kötülüklerinden koruduğu için koruyucu bir melek de olabilir. Onların ilişkisi Laurent’a, yaşadığı korkutucu ve umutsuzluk ortamında, beklenmeyen bir umut veriyor. Çünkü Claire, Laurent’a dünyada varoluşunun dayanılmazlığının ona ne kadar çok acı verdiğini ortaya çıkarıyor, onun belki de en zayıf noktasına dokunuyor. Ve böylece Claire, Laurent için tedavinin mümkün olabileceği olasılığını ortaya çıkarıyor. Bu gerçekten olabilir mi? Soru şu aslında; Laurent acı çekiyor ve bu onun suçu değil.
- Bu tipteki suçluların aslında suçlu olmadıklarını mı demek istiyorsunuz ?
Hayır, ben sadece filmde sosyal ve ahlaki sorumlulukları açıklamaya çalışmanın çok gerekli olmadığını söylemek istiyorum. Ama tabi bu açıklamalar, o duruma hem duygusal ve hem de etkili bir şekilde ışık tutmaya yardım edebilir. ‘Canavar’ın duyguları ilginç gibi gözükebilir ama onun hakkında kesin bir yargıya varmamıza yaramayabilir.
-Siz izleyiciye şehirde bir seri katil var diyorsunuz, ama onun suçlarını pek görmüyoruz. Katil ile yeni tanıştığı Laurent arasında bir bağlantı olduğunu düşünmesinin Claire’in bir fantasizi olarak mı düşünmemiz gerekiyor?
Taşradaki, seri cinayetlerin insanlar üzerindeki etkisi şehirde olanlara nazaran daha fazladır. Claire için bu açıdan başlamak kolay değil. O Laurent’i çekici buluyor ama bir süre sonra onun hakkındaki şüpheleri ortaya çıkmaya başlıyor. Bu şüpheler, Claire’i, Laurent ile aranan katil arasındaki ilişki kurmaya kışkırtıyor. İlişkileri ilerledikçe, Claire bir ikilem içinde kalıyor. Çünkü her bir tesadüfü bir işaret olarak tercüme ederseniz şüpheler büyümeye başlar. Bu noktada filmde dönersek, Laurent oldukça depressif ve Claire’e taşradan ayrılıp, haftasonu ailesini ziyaret etmesi yerine kendisi ile birlikte kalmasını teklif ediyor. Claire evinden ayrılıyor ve Lille’de başka bir cinayetin işlendiğini öğreniyor. Dönüşte Laurent haftasonun geçirdiği Le Havre’den ona bir hediye getiriyor. Claire’in yüzündeki endişe ortadan kalkıyor. Ve ikisi arasında yeniden bir inşa ediliyor. Bu durum önemli çünkü böylece aşk ilişkisi devam edebilecektir. Ve bu aşk ilişkisinde, Claire için iki farklı dünyası olan Laurent, tek kişi bir tek dünya haline gelecektir.
- Acaba Claire fantazilerinin kendisini sürükleyip götürmesine izin vererek, kendi korkusu ile ilginç bir oyun oynayabilir mi?
Claire, kocası ve çok tatlı güzel bir kızı olmasına rağmen, yaşamı çok sakin ve sıkıcı. Bu ilişki Claire’in, yaşamında bir kenara attığı ve uzun süredir sıkıntılar yaşadığı duygularında bir kıvılcım çakıyor. Claire’in kocası bir fotoğrafçı. Claire aslında kendi yaşamını kontrol edemiyor gibi hissediyor. Bir çok insan zaman zaman yaşamında bir şeyleri kaçırdığını hisseder. Bu durum, bir başka insanın gelip, duygularında kıvılcım yaratmasıyla ortadan kalkar. Claire gözlüklerinin ve sıkı topuzunun arkasında, kendine has bir duygularını saklıyor. Claire’de Bovary’vari bir şeyler var. O aktif olarak bir şey aramıyor. Canı sıkılıyor ama bu durumu umarsamıyor görünüyor. Bu ilişki açığa çıkarken bunun altında şiddet var, bilinmeyeni istemek var.
-Madame Bovary zinanın sınırlarını zorluyordu, Claire ise yaşamını riske atıyor.
Claire bir ara Laurent katil olabilir diye düşünmeye başlıyor fakat bu düşüncesinden dolayı yolundan dönmüyor. Kendi korkularının üstesinden geliyor ve düşünülmeyen, bilinmeyene yönleniyor. Kendisini analiz etmede acizlik söz konusu olduğu açık. Bu hikayede ayrıca tutkuda var. Bir an kocasına dönüyor fakat ardından çıktığı yolculuğun sonuna kadar gitme kararı alıyor. Şunun çok iyi farkında ölü ya da diri bir daha eskisi gibi olmayacak. Dönüşü ile ilgili her şeyi ağır ağır kesip atıyor. Ben özellikle bu iki karakterin psikolojileri hakkında bilgi vermek taraftarı değilim. Onların içsel gelişimlerini anlamak için bir miktar bilgi verilebilir. Ama “ Tabi şu şu nedenden dolayı Claire ya da Laurent bunu yapmıştır.” gibisinden açıklamaların yapılmasının bize bir faydası olmayacaktır
-Kişisel olarak bir kadının limitleri zorlamasına ilişkin bulguları ortaya çıkarmak sizi ilgilendiriyor mu?
Filmin kurgusunun yaparken yaşadığım bir olayı hatırladım ve kendi kendine şunu dedim. “Ben kişisel olarak benzer bir durumun ön aşamalarını daha önce yaşadım. 18 ya da 19 yaşındayken, bir gazete ilanlanında bir mahkumun kendisi için yazı yazacak birine ihtiyaç duyduğunu gördüm. O dönemde çok fazla problemim olmasına rağmen, neden o ilana cevap verdim bilmiyorum. Bir yıla yakın yazıştık. Ve bir gün birbirimizi görmemiz için bir fırsat doğdu. Ve karşılaştık. O hapishanede olma nedenlerini bana anlattı. Ben de tekrar karşılaşma sözkonusu olursa kendi şartlarımın ne olacağını kendisine ilettim. O ise kesin bir şekilde red etti. Onunla kurduğum iletişimi kesmek zorunda kalınca uzun süre tereddüt içinde kaldım. Çünkü onun hakkında gerçekleri duymaya hazırlıklı değildim. Ve o bir süre sonra bana hikayesini kendi açısından duymak istemeyen ve kendisini yargılayan biri gibi davrandı. Onun bu tavrından sonra büyük bir düş kırıklığı yaşadım.
-Bu film tutkularımızın şeytani yönünü mü gösteriyor?
İzleyicileri yargılayamayacakları ya da anlamakta zorluk çekecekleri durumlarla karşı karşıya getirmek ilgimi çekiyor. Bazı insanların oldukça karizmatik ve tehlikeli oluşları beni her zaman tedirgin etmiştir. Çelişkili varoluş ve çelişkili duygular yaşamın gizemidir. Bazı psikopatlar sıkıntılarını görmezden gelirler. Bir süre sonra, yaşamlarını dayanılmaz kılan bu acı daha sonra aksiyona dönüşür. Laurent’ın durumu bu kategori içine giriyor.
-Claire ile Laurent arasında büyüyen bir tutku var.
Birlikte olmadıkları halde aralarında arzu var. Bu konuyu düşündüğümüzde, Claire bir noktada kendini Laurent’in kollarına atıyor, sanki 10 yıldır Laurent ile birlikteymiş gibi bir ağırlık taşıyor. Belki de hissettiği bu tutkuda korku da var. Bu açıdan bakınca Claire kendini Laurent’a karşı dizginliyor. Bu belki garip görünebilir, kapıdaki çatlak ne kadar küçükse, tutkular da o kadar heyecan vericidir. Sadece ikisi bu dar koridordan birlikte geçebilirler. Bu yeni bir ilişkiye ait bir durumdur. Kısaca yeni bir ilişkidir.
-Siz bir çifti konu alan filmi ilk defa çekiyorsunuz?
Evet. Kendime şunu söyledim. İki kişi arasındaki ilişki ile yüzleşmeye hazırdım. Bir üçünçü kişi ilişkiyi bozabilir ya da rahatsız edebilirdi. Ama hala onlar ilginç bir çift ! Onların ilişkisindeki garipliğin doğası beni onların ilişkisine yoğunlaşmamı sağladı. Onların yolculuğundaki bireysellik ise doğal çevre, aile gerçeği ya da sosyal yaşamdan dolayı sulandırabilirdi.
-Claire’in arkadaşı daha maceracı… Seks maceraları çok ama buna rağmen aşkı bulamıyor.
Claire’in arkadaşı oldukça seksi ama aynı zamanda kaybetmiş biri. Filmdeki her karakter sevgi açlığı içinde...
-Kadın katillerinin profili için özel bir araştıma yaptınız mı?
Evet, karakterin doğruluğu hakkında ısrar ettim. Bir çok bilgi edindikten sonra, “Seri katiller aramızda” isimli kitabın yazarı ve 70 ile 80 seri katil ile görüşmüş Stephanie Bourgoin ile bir araya geldik. Benim yazdığım senaryoyu okudu, davranışsal yönden baktı ve Laurent’in karakterini akla yatkın buldu.
-Siz bu hikayeyi anlatmak için bir kadın ve bir erkek oyuncuyu yanyana getirdiniz ve onlara duygusal bir drama oynamaları konusunda yol gösterdiniz. Ve bu iki oyuncu daha önce yan yana hiç oynamamamıştı.
Önce Isabelle Carre aklıma geldi. Tabi ki yeteneği için fakat aynı zamanda o herkesin inandığı ve güvendiği yan komşumuz olan kız imajını verebilecek bir aktristi. Isabelle bu role tazelik ve incelik verebilecekti. Çünkü onda seksi anlamda bir saldırganlık ya da belirsizlik yok. O rolünü oynadığı zaman, kendi doğrularının sarsıldığını görüyorsunuz. Onun azmine hayran oluyorsunuz. Isabelle o karakterin hazırlığı için kendini ortaya koydu. İzlerken sanki o eforu görmüyor gibi hissedebilirsiniz ama ekrana yansıyan uzun ve yoğun bir çalışmanın ürünü. Isabelle benim küçük kız kardeşim gibi, onunla güçlü aile bağlarımız var.
-Benoit Poelvoorde nadir olarak duygusal yönü olan karakteri canlandırmayı seçiyor. Onun için çok yeni olan kendine hakim olma gibi bir durumla karşı karşıya.
Bu filmde aktörü seçerken fiziksel olarak çok yakışıklı olmasını istemedim. Buna rağmen sevimli olmalıydı. Bizim karakterin saklı olan acılarını hissetmemiz gerekiyordu. Şuna inandım, Benoit o karakterin acılarını, huzursuzluğunu ve alçak gönüllüğünü herhangi bir oyuncudan daha iyi yansıtabilirdi. Onun reaksiyonunu kavramaya çalıştım ve bu rolün altından kalkıp kalkamacağını düşündüm. Benoit uzun süre tereddüt içindeydi böyle bir karakterin portesini iyi çizip çizemeceğini düşündü. Ve tüm kuşkularına rağmen bana güvendi. İkimiz de bu yeni deneyim için motive olduk. Bazen çekimler onun çok zordu. Mesela çekim sırasında onu video monitorünün yanına gelmesine engel oldum. Çünkü Benoit komediden gelen alışkanlıkla zamanlamasını ayarlamak için mönitöre bakmaya alışmıştı. Bu filmde Benoit’in ilk defa sessiz nitelendirilebilecek yüz çekimleri oldu. Bence aktörler sadece pazarlama açısından değil, filmdeki rollerine samimiyetle seçilmişlerse, kendilerini rahat hissetmeliler. Isabelle sağduyusu ve değişmeyen güzelliğine rağmen, o rolü gereği herşeye rağmen bitip tükenmeyen bir kadını oynadı.. Benoit ise kendisi için sıradan olmayan bir rolü oynadı. Bence bu filmin hikayesi için seçilmiş ideal bir aktör ve ideal bir aktristten oluşan bir çifti oluşturdular. Onlar olmadan bu filmi yapamazdım.
-Noel zamanı Lille’i film çekmek için kullandınız…
Lille boyutundaki şehirlerde, insanlar birbirlerini çok dikkatli incelerler. Katilin varlığının tehditi altında, bu şehirde yaşananlar sanki kapalı bir kutudaki rezonansa benziyor. Tüm bunların üstünde ise, bir aile tatili olan noelde şiddetin hüküm sürmesi var.
-Filmi çekerken nasıl bir yol izlediniz?
Film çekimi sırasında çok fazla tercih edilen bir yol izlemedik. Önceki filmlere nazaran daha az hazırlık yaptım ve daha az tiyatral bir yöntem izledim. Görüntü yönetmenim Denis Lenoir’a danışarak, film boyunca ayrı bir el kamerası kullandık. Böylece görüntünün sallanmasını ve değişen duyguları anlatmaya çalıştık.
-Ve Pascal Dusapin’e inandınız ve ilk film müziğini yapmasına olanak sağladınız.
Pascal Dusapin günümüzün en iyi Fransız müzisyenleri arasında bulumuyor. Onun film hakkındaki görüşlerini ifade etmesinden dolayı memnunum. Tıpkı bir aktör gibi, müzik de filmde varolmalı ve kelimelerle ifade etmenin zorlaştığı zamanlarda müzik filmle bütünleşmeli. Ben Pascal Dusapin’in filmle ilgili müztevazi işbirliğinden çok memnunum.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa