GERARD PIRES SÖYLEŞİSİ
"Gökyüzü Savaşçıları" filminin yönetmeni
Uçaklar ve aksiyon sahnelerinin yanı sıra, sizi GÖKYÜZÜ SAVAŞÇILARI’nı çekmeye yönelten pek çok neden var…
İlgimi çeken iki şey vardı: elbette, biri uçakları uçuşları sırasında çekmek, öbürü ise, üst düzey oyuncularla çalışma fırsatı yakalamak ve bu oyuncuların performanslarının gerçekten önem taşıyacağı bir film yapmak. Bu yüzden oyuncuları mümkün olduğunda filme kattım; fiziksel olarak zorladım, örneğin, savaş uçağı pilotlarıyla aynı koşullarda uçmalarını sağladım. TOP GUN filmine rakip olma fikrini çok heyecan verici buluyordum.
Oyuncularla yaptığınız titiz çalışma ve filmin şaşırtıcı yönleri bir yana, GÖKYÜZÜ SAVAŞÇILARI filmiyle birlikte, insanların serüvenlerine dayalı ilk filmlerinizle heyecan ve gerilimin hakim olduğu son filmlerinizin bir sentezini yakaladığınız söylenebilir mi?
Kesinlikle. Bu filmde beni en sevindiren şey, oyuncularla yakaladığım ilişki. Farklı özellikleri olan oyuncularla çalıştım: Benoît Magimel “içe dönük” bir oyuncu, kapalı bir yanı var ama yaptığı işe ilişkin çok analitik düşünebiliyor; Clovis Cornillac bir sahneden öbür sahneye koşuyor, çekime bayılıyor!; Géraldine Pailhas, bu tür filmlerde pek görmediğimiz biri ve ilk tanıştığımızda beni çok etkileyen bir şey söylemişti: “Neden beni düşündün?” diye sordu, ben de “Çünkü sen bir aktristsin!” dedim . Philippe Torreton da böyle, yıllardır “katıksız bir eğlence” filminde rol almak istiyormuş ama daha önce hiç böyle bir teklif almamış… Son olarak, Alice Taglioni var; onunla da sahnedeki bir performansı sırasında tanıştım. Gerçekten de, tümüyle rastlantı, uçuş dünyasını yakından tanıyor: kardeşi helikopter pilotu. Alice’i vurulmuş bir uçağı terk etmeye ikna etmeniz bile çok zor!
Sizi dinlerken, Benoît Magimel ile Clovis Cornillac’ın kişiliklerinin oynadıkları karakterlerle mükemmel biçimde örtüştüklerini düşündüm; bir tanesi daha içe dönük diğer ise çok enerjik…
Evet, bu doğru, gerçekten de örtüşüyorlar. Ama bu da kadroya alınmalarından sonra belirginleşti. Bu tür şeylere önceden karar veremiyorsunuz; hem her ne kadar bir oyuncunun görevi oynamaksa da, burada oynadıkları karakterler de kendi kişiliklerini andırıyor, gerçekten. Çekimler ilerledikçe bu daha da göze çarpmaya başlamıştı.
!["http://a69.g.akamai.net/n/69/10688/v1/img5.allocine.fr/acmedia/medias/nmedia/00/02/42/15/riders8.jpg" grafik dosyası hatalı olduğu için gösterilemiyor.](http://a69.g.akamai.net/n/69/10688/v1/img5.allocine.fr/acmedia/medias/nmedia/00/02/42/15/riders8.jpg)
Pilotların işini yönetmenlerinkine benzetiyorsunuz; her iki işte de zor durumlarda hızlı karar verme zorunluluğunun belirleyici olduğunu söylüyorsunuz. GÖKYÜZÜ SAVAŞÇILARI filmiyle birlikte, doğru kararı verdiğinizi düşünüyor musunuz?
Elbette… Ama asıl yargıya, yere indiğimizde, yani film gösterime girdiğinde varabileceğiz. Her şey bir yana, teknikle ilgili kararlar vermek zorundaydım, uçuş sahnelerini nasıl çekeceğimi düşünmek zorundaydım. Bu sahneler hem orijinal hem de etkili olmalıydı. Ne de olsa bazen orijinal olsanız da etkili olmayı başaramıyorsunuz. İkisi birbirinden ayrılmaz diye bir şey yok.
Söz açılmışken, Eric Magnan’ın gökyüzünden getirdiği ilk çekimler hemen gözlerinizi kamaştırdı mı yoksa bazı değişiklikler yapmak gerektiğini düşündünüz mü?
İlk çekimler çok yüreklendiriciydi. Yani, yüzde yüz istediğim gibi değildi. Biraz durağandı ve fazla dalmış gitmiş bir hali vardı, pilotlar da biraz ürkekti. Ama bunları hızla düzelttik ve muhteşem bir düzeye getirdik. Eric’in çekimlerde daha fazla yer almasını özellikle istedim çünkü hem her şeye yetişecek durumda değildim hem de Eric, özlü anlatımlar kurma konusunda inanılmaz yetenekli.
Bir savaş pilotu takımıyla çekim yapmak sinir bozucu olmalı!
Ben her türlü uçak ve helikopteri uçurabiliyorum. Bu yüzden istediğim sahneleri saptamıştım ve bunları çekebilmek için gerçekten de oralara çıkmalıydık. Ekibe, fotoğrafçı Frank Capa’nın bir sözünü söyledim: “Eğer fotoğraf iyi değilse, yeteri kadar yakınlaşmamışsın demektir.” Her şeyi bu söz üzerine kurduk! Bu sözü bir daha Eric’e de pilotlara da anımsatmama gerek kalmadı!
Mirage gibi efsanevi bir uçakta saatler geçiren Eric Magnan’ı ara sıra kıskandığınız olmadı mı?
Ne olursa olsun, sonuca bakınca, orada harcadığı saatler için Eric’i kıskanmıyorum. Eric için hep de eğlenceli değildi, yorgunluktan tükeniyordu. Ama benim de savaş uçaklarında uçmuşluğum var. Hatta bir keresinde Rusya’da bir Suhoy 27 ile uçmuştum… O da inanılmaz vahşi bir savaş uçağı ve böyle bakınca pek de kıskandığım söylenemez.
O an ki duygularınızı anımsıyor musunuz?
Haz ve konsantrasyonun bir karışımıydı. Yani tam da film yaparken yaşadığınız duyguların aynısıydı.
Peki işin yönetmenlik yönüne gelirsek, bu güçlü duyguları nasıl filme yansıttınız?
Mümkün olduğunda gerçekçi olmaya çalışarak. Bu da basit bir şey değil. Yine de bunda ısrar ettim, hem uçuş sahnelerinde hem yerdeki çekimlerde, kokpitte, uçuş giysileriyle oyuncuları çekerken hep bunu ön planda tuttum. Oyuncular da pilotlarla aynı şeylere maruz kaldılar. Bunlar, GÖKYÜZÜ SAVAŞÇILARI filmini benzer diğer filmlerden ayıran özellikler. Gerçekçiliğin bu düzeyde ön planda tutulması pek sık rastlanan bir durum değil. Eric Magnan’ın görüntülediği bazı uçuş sahneleri, post-prodüksiyon aşamasında yeniden işlendi ve bu duyguların daha güçlü yansıtılması sağlandı. Burada da mesele şu: Fiziksel olarak yaşadığınız her şeyi kamera yansıtmıyor. Saatte 800 km hızla giden iki uçağı çektiğinizde, yerlerinde duruyorlarmış izlenimi veriyor. Her ikisi de aynı hızda uçuyorlarsa, birbirlerine göre 0 kilometre hızla uçuyorlar demektir.
Mükemmellik ölçüsünde sağlam çekimlerinize bazen “hırpani” bir yön katmak istediğiniz oldu mu?
Gerçekten de oldu. Daha gerçekçi olsun diye yer yer çekimlerin kalitesini düşürüyorduk.
Tek başınıza bir filme bu kadar çok yerden katkı sağlamayı nasıl başarıyorsunuz?
Çok zor değil. Bir film yapıyorsanız, işlemlerin yöneticisi konumundasınızdır ve her şeyi, örneğin müziği sizin yapmanız gerekmez. Çok sayıda katkı sağlamanın avantajı şurada; çok daha yenilikçi, rekabetçi ve iddialı olmanızı gerektiriyor. Katkı sunan herkesin heyecanını ayakta tutmanız ve böylece öne atılmalarını sağlamanız gerekiyor.
Film boyunca, sınırları zorlama fikri işleniyor. Siz kendinizi hangi sınırları zorlamaya sevk ettiniz?
Ben kendimle konuşmam.. Belki de kesintisiz konsantrasyon sınırını… Konsantrasyon eksikliği yüzünden pek çok hata yapılabiliyor. Bir saniyeliğine dikkatiniz dağıldığında, tümüyle yoldan çıkmış buluyorsunuz kendinizi. Evet, bence asıl sınır bu: Daha ileriye geçmeye izin vermiyor. Bu herkes ve her şey için geçerli.
Oyuncular da kendi sınırlarını zorlamışlar. Örneğin Clovis Cornillac, bir helikopterden yakın çekim yapılırken çift kanatlı bir uçağı kontrol etmek zorunda kaldığından söz ediyordu. Siz o anları nasıl anımsıyorsunuz?
Riskleri biliyordum. Uçan iki nesneyi birbirine yaklaştırma hep zordur, özellikle de birisi helikopterse. Birbirlerine değmemek zorundadırlar… Pilot da tümüyle sorunun farkındaydı. Ama onun gibi son derece yetenekli insanlarla çalıştığınızda, işlerin ters gitmesi mümkün olmuyor.
Geriye baktığınızda, keşke başka türlü yapsaydım, dediğiniz yerler var mı?
Hep daha iyisini yapabilirsiniz. Her çekimin daha iyisi vardır. Ama bu iş, heykeltıraşlık ya da ressamlığa benzer: Nerede durulacağını bilmelisiniz. Hep biraz kaygılısınızdır. Ama benim için, film yönetmek coşku ile kaygının bir karışımıdır. Bu da bazen çok yorucu olabiliyor.
Fransız Hava Kuvvetleri’yle çalışmanızdan ne gibi anılarınız kaldı?
Önemli bir ortaklıktı ama sanırım onlarda en az bizim kadar bu işten kazanmaya bakıyorlardı. TOP GUN filminden beri değerini kanıtlamış bir ortaklık oldu bu: O film için Amerikan Hava Kuvvetleri tüm bir hava üssünü iki aylığına kiraya vermişti. Umarım izleyiciler yaptığımız filmi beğenirler de bana yaptıkları iyiliklerin karşılığını ödeyebilirim. Setteki insanlar, örneğin Binbaşı Stéphane Garnier bu proje için çok hevesli çalıştı. Tüm pilotlar ellerinden geleni yaptılar, büyük bir gayret gösterdiler. Çok etkileyiciydi. Hiç alışık olmadıkları şeyleri yapmalarını istiyorduk ve bize her konuda yardımcı oluyorlardı.
Binbaşı Garnier’le çalışmalarınız post-prodüksiyon sürecinde de devam etti mi?
Kesinlikle. Onu hep sürece kattım. Enstrümantasyon sorunlarımız vardı: Her bir parçanın bile kesinlikle doğru ve gerçekçi olmasını istiyordum; Stéphanie Garnier ile özel efektleri üstlenen Eve Ramboz muhteşem bir iş yaptılar. Bir saniye süren çekimleri bile işlediler. Bunları izleyiciler belki de ancak DVD oynatıcılarında sahneleri dondurduklarında fark edebilecekler.
Bu deneyime şimdi nasıl bakıyorsunuz?
Bu film, eşsiz bir çabanın ürünüdür. Herkes verebileceği her şeyi verdi.
Bu film, tüm bir filmografiniz içinde nerede duruyor?
Şimdilik, fazlasıyla tatmin olmuş durumdayım; teknik güçlüklerin birikimi ve oyuncularla çalışırken aldığım zevk kafamı meşgul ediyor. Henüz sorduğunuz konu hakkında hiç düşünmedim.
FİLMOGRAFİ Gérard Pirès
2005 LES CHEVALIERS DU CIEL (Sky Fighters)
2004 DOUBLE ZÉRO
1998 TAXI
1981 RENDS-MOI LA CLÉ !
1980 L'ENTOURLOUPE (The Swindle)
1976 L'ORDINATEUR DES POMPES FUNÈBRES (The Probability Factor)
1975 L'AGRESSION (Act of Aggression)
ATTENTION LES YEUX (Let's Make a Dirty Movie)
1972 ELLE COURT, ELLE COURT LA BANLIEUE
1971 FANTASIA CHEZ LES PLOUCS
1968 EROTISSIMO
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa